30 Ocak 2009 Cuma
12 Ocak 2009 Pazartesi
6 Ocak 2009 Salı
Vahşetin Şiiri Yazılmaz
Ahmet Ada
2009 yılının ilk günlerinde İsrail, Batı Şeria ile Gazze’yi karadan, denizden, havadan kuşatmış durumdadır. Bombalar sivil halkı, kadınları ve çocukları öldürüyor. Halk kitleleri susuz, elektriksiz, ilaçsız, yiyeceksiz bırakılıyor. Filistin halkı sokak sokak direniyor işgale. Çocuklar tankların top ateşleriyle öldürülüyor. Dünya uluslararası kamu oyunun önünde Filistin toprakları işgal ediliyor. Halklar bu vahşeti protesto ediyor. Türk halkı, Kürdü, Lazı Çerkezi ve azınlıklarıyla işgali ve vahşeti lanetliyor.
Genç şair arkadaşlar soruyorlar: “Şiir bu kadar aciz mi?”. “Ne yapabiliriz?”. Şiir kardeşliğe, özgürlüğe, adalete açılmış kapıdır. Şiirin öncülüğü yüzyılımızda da sürecektir. Sabırlı olalım: Vahşetin şiiri yazılmaz. Vahşeti yapanlar için şiir her zaman tehlikeli bir şeydir. Şiir tarih boyunca insanlık onurunun öncüsü olduğu için, faşistler, şövenistler, ırkçılar şiiri yasaklamışlar; şairi de cezalandırmışlardır. Şiir yüzyıllar boyunca bilginin ve erdemin estetiksele içkin kılındığı, emekle, çabayla oluşmuş dildir.
Genç şair kardeşlerim, sabırlı olalım: Şiirden fire vermeden umutsuzluktan umut üreten şiirler yazılacaktır. Şiir olmayan protest metinler üretmenin, yazına, okura, şiire bir katkısı olmaz. Bunun tekdüze, kötü bir şey olduğunu söylemek bile fazla. O nedenle, insanlık için duyduğumuz kaygılarımız, tedirginliklerimiz, acılarımız şiirin merkezine yerleşecektir. “Gecikmiş şiir olamaz” diyor Edip Cansever. Aceleyle yazılan, şiirle düzyazı arasındaki farkı kaçıran tutumlar hep olmuştur. Deneyimlenen süreçlerin içinden konuşuyorum: Sorunsallaştırılan olgu insanlık dışıdır. Şair özne, deneyimlemediği şeyi ne kadar sahici ve özgün kılabilir? Bunu bir düşünelim.
Şairin dünya ilgisi, varoluş kaygısı sürüyor, sürecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Mersin, 6 Ocak 2009
Ahmet Ada
2009 yılının ilk günlerinde İsrail, Batı Şeria ile Gazze’yi karadan, denizden, havadan kuşatmış durumdadır. Bombalar sivil halkı, kadınları ve çocukları öldürüyor. Halk kitleleri susuz, elektriksiz, ilaçsız, yiyeceksiz bırakılıyor. Filistin halkı sokak sokak direniyor işgale. Çocuklar tankların top ateşleriyle öldürülüyor. Dünya uluslararası kamu oyunun önünde Filistin toprakları işgal ediliyor. Halklar bu vahşeti protesto ediyor. Türk halkı, Kürdü, Lazı Çerkezi ve azınlıklarıyla işgali ve vahşeti lanetliyor.
Genç şair arkadaşlar soruyorlar: “Şiir bu kadar aciz mi?”. “Ne yapabiliriz?”. Şiir kardeşliğe, özgürlüğe, adalete açılmış kapıdır. Şiirin öncülüğü yüzyılımızda da sürecektir. Sabırlı olalım: Vahşetin şiiri yazılmaz. Vahşeti yapanlar için şiir her zaman tehlikeli bir şeydir. Şiir tarih boyunca insanlık onurunun öncüsü olduğu için, faşistler, şövenistler, ırkçılar şiiri yasaklamışlar; şairi de cezalandırmışlardır. Şiir yüzyıllar boyunca bilginin ve erdemin estetiksele içkin kılındığı, emekle, çabayla oluşmuş dildir.
Genç şair kardeşlerim, sabırlı olalım: Şiirden fire vermeden umutsuzluktan umut üreten şiirler yazılacaktır. Şiir olmayan protest metinler üretmenin, yazına, okura, şiire bir katkısı olmaz. Bunun tekdüze, kötü bir şey olduğunu söylemek bile fazla. O nedenle, insanlık için duyduğumuz kaygılarımız, tedirginliklerimiz, acılarımız şiirin merkezine yerleşecektir. “Gecikmiş şiir olamaz” diyor Edip Cansever. Aceleyle yazılan, şiirle düzyazı arasındaki farkı kaçıran tutumlar hep olmuştur. Deneyimlenen süreçlerin içinden konuşuyorum: Sorunsallaştırılan olgu insanlık dışıdır. Şair özne, deneyimlemediği şeyi ne kadar sahici ve özgün kılabilir? Bunu bir düşünelim.
Şairin dünya ilgisi, varoluş kaygısı sürüyor, sürecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Mersin, 6 Ocak 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)